Kurumsal İletişim Koordinatörlüğü
04.03.2021

Rektörümüz Prof. Dr. Cem Zorlu, Erbakan Hoca'yı yazdı: Çileli Bir Yolculuk

 

Rektörümüz Prof. Dr. Cem Zorlu, Millî Gazete için Necmettin Erbakan Hoca ile ilgili bir yazı kaleme aldı. Rektörümüzün yazısı şöyle :

Prof. Dr. Necmettin Erbakan, bir siyasi parti liderinden çok daha fazlasıdır. Bir dava adamı, vizyoner, devlet adamı ve “onaylı” bir bilim insanıdır. Analitik zekâsı, tahlil kabiliyeti ve ayrıntılara olan dikkati de kendine özgü kişiliğinin dikkat çeken unsurlarıdır. Tüm kabiliyet ve kişiliği ile bu memleket için başlı başına bir değerdir. Bir biyografisi yazılacaksa tüm bu hususlar ve çok yönlü kişiliği göz önünde tutulmalıdır.

Erbakan’dan Önce Erbakan’dan Sonra

Sinop’ta doğan, İstanbul’da yetişen, Konya’da yükselen, Adanalı bir baba ile Sinoplu bir ananın oğlu olan Erbakan, Türk siyasetinde bir milattı. Batılılaşmayı bütün çıpalarından kurtulmuş salt sekülerleşme olarak tahayyül eden anlayışa karşı köklere, geleneğe, tarihi derinliğe yaslı bir siyasi dil inşa etmeyi başarmıştı. Etnik milliyetçilikten bağımsız, Müslüman olma ortak paydasında birleşmiş, coğrafi olarak Anadolu, tarihsel olarak Osmanlı mirası üzerine inşa edilmiş bir zeminden hareketle zihinsel ve toplumsal bir değişimi savunan bir dildi bu.

İlklerin adamıydı. Bir dönem, bütün izleri hayattan silinmek istenen İslam'ı Türkiye'nin en görünür öznesi hâline getirerek Türkiye'deki İslami bilincin yaygınlaşmasında öncü bir rol oynamıştı. Bunu yaparken dünyadaki diğer İslami yapılanmalardan farklı ve kendine özgü özellikleri olan bir anlayış geliştirmişti. Kendi oluşturduğu hareket başından itibaren siyasal katılım prensibini benimsemişti. İnanç temelli, tedrici bir değişim ve dönüşümü hedeflemişti Erbakan. İkinci olarak içinde bulunduğu koşulları İslam’ın değişmez ilkeleri ışığında yorumlayarak dinamik bir düşünsel alan oluşturmuştu. Diğer bir farklı yönü ise İslam birliğini bütün hayatı boyunca savunmuş ve bunu Türkiye’nin liderliğini kabul eden bir yapıda öngörmüş olmasıydı. Türkiye’yi merkez, öncü ülke olarak tasavvur ederek diğer İslami yapılanmalardan farklı olarak, tek başına Türkiye’yi değil, dünyanın kapsayıcı bir dönüşümünün peşine düşmüştü.

Erbakan, geliştirdiği söylemle, hem ülke için, hem de küresel ölçekte boyutları ve vaatleri olan projelerle yalnızca Türkiye'nin siyasî ve sosyal “anlam haritaları”nı yeniden şekillendirmemiştir. Aynı zamanda dünyanın stratejik ve ekonomik haritalarının potansiyel olarak yeniden çizilmesinde de sıra dışı projelere imza atmış bir liderdi.  Ülkemizin gerçek gücünün nerede yattığını da geliştirdiği büyük küresel projelerle göstermişti.

Siyaseti Sırtında Taşıyan Adam

Necmettin Erbakan, İslam’ı bir kimlik olarak benimseyen ancak bu kimliği yansıtabilecek siyasal enstrümanlardan yoksun kesimlerin hak ve özgürlük taleplerinin sesi olmak bakımından siyasal ve toplumsal hayatımızda kritik bir rol oynamıştır. Üstelik “Yerli kalkınma” düşüncesi ile de Türkiye’nin gelecekteki yol haritasının mihmandarlığını yapmıştır. O güne kadar kendi deyimiyle; dilinden, tarihinden, ananesinden, ahlakından, malına ve parasına tasarruf hakkından, emeğini değerlendirme kefaletinden, kısaca maddiyat ve maneviyatından topyekûn yoksun bırakılmış ülkenin geniş kesimlerini görmezden gelen anlayışlara karşı aralıksız mücadelesini sürdürmüştür. Milli ve manevi değerlerimize halel getirmeyen, siyasal katılımı esas alan, manevi ve maddi kalkınma hareketlerinin basiretli ve isabetli bir uzlaşımının arayışındaydı. Erbakan, ekonomik ve siyasal tahakkümlerden kurtulmanın reçetesini de sunmaktaydı: İstenilen gerçek gelişme ve ilerlemenin, maddi kalkınma yanında toplumun İslami değerlerle yeniden düzenlenmesini sağlamak. Böylece Erbakan, maddi ve manevi kalkınmanın eşgüdümlü olarak yürütülmesi neticesinde “tüm insanlığa ışık tutacak, refah ve saadet getirecek, yeniden dünyaya örnek üstün bir medeniyet” kurulacağı inancının sözcülüğünü üstlenmişti.

Erbakan'ın geleceğimizi belirlemiş (ve belirlemeye devam edecek), siyasetimiz ve toplumsal hayatımız üzerinde iki büyük tesiri olmuştur: Çileli bir yolculuk sürecinde İslam'la kamuyu barıştırması ve Batı karşısında beliren zayıflık, güçsüzlük duygusu yerine özgüveni yüksek bir duruşa kuvvet vermesi. Öğrenilmiş başarısızlık duygusuna meydan okumuş, başta sanayileşme olmak üzere çeşitli konularda “yapabiliriz”i hem duygu olarak kökleştirmiş hem de pratik olarak göstermiştir. Bu noktada belki de mühendislik birikimin etkisiyle Necmettin Erbakan, Tanzimat’tan beri gelen “bilim ve tekniği batıdan alalım” diyen düşünce ekollerinden ayrılır. Bilim ve teknolojinin sahip olunan imkânlarla da üretilebileceğine olan inancın adıdır Erbakan.

Üretir de nitekim. Türkiye’nin kendi başına hiçbir üretim yapamaz konumda olması, üretimden ziyade ithal markaların montajlanması onu rahatsız etmekteydi.  Milli kalkınma sevdalısı Erbakan, bir seferberlik anlayışıyla ağır sanayi hamlesine girişti. “Montaj değil ağır sanayi” sloganıyla çalışmalarını sürdürdü. İki yüz elliden fazla fabrikanın temelini bizzat kendisi attı. Amacı atıl bir vaziyette duran devleti, kendi tabiri ile “fabrika kuran fabrikalar” açarak dünyada sözü geçen bir ülke haline getirmekti. Ülke ve dünya ölçeğinde mağdurların, mazlumların söz sahibi olabilecekleri yeni bir düzen. Aymaz hasımları fabrika temellerini bile dalga konusu yaptılar. Atılan temellerin önemli kısmının bugün fabrika olarak işlemesi haklının kim olduğunu bize gösterdi.

Necmettin Erbakan’ın tecrübe ve girişimleriyle ortaya çıkan Gümüş Motor Fabrikası faizsiz bir sermaye teşekkülü olarak Batı’nın Türkiye’yi bir “ziraat memleketi” ve büyük bir pazar olarak gördükleri bir dönemde milli ve manevi kalkınma modeli olarak karşımıza çıkar. Bu girişim, “motor” gibi sanayinin önemli bir alanında gelişmeyi hedefleyen Erbakan’ın düşünce ve eylemlerinin de özünü oluşturur. 1956 yılında A.Ş. olarak kurulan şirket, 1960 yılında seri imalata başlar ve Erbakan’ın öncülüğünde 22 mühendisin hummalı çalışması ile dördüne kaporta giydirilen yedi motor dört ayda üretilir. “Devrim” arabası, binlerce kilometre test sürüşünden geçirilerek 1961 Cumhuriyet Bayramı’na yetiştirilir. Sonrası malum. Dağı yerinden oynatacak çaba akamete uğratılır. “Devrim Arabaları”nın hikayesi, üretim potansiyeli taşıyan her girişimin zihinsel kolonunu oluşturur. İşin hazin tarafı da vardır elbette. Sonraki yıllarda “Devrim Arabaları”na yönelik kültürel üretimlerde Erbakan’ın adı bile geçmez.

Ustasız Usta

Türkiye'deki radikal sekülerleşme hareketinden ötürü siyasette, kültürel hayatta ve ekonomik hayatta önü tıkanan, görmezden gelinen çoğunluğa ayak izlerine basarak kaybolmadan yürüyeceği bir yol haritası işaretledi Erbakan. Kendi döneminde pek çok haksızlığa, yanlış eleştirilere maruz kalsa da bugün siyasi tarihçilerimizin üzerinde ittifak ettiği üzere Türkiye'de devletle millet, siyasetle toplum arasındaki mesafe önemli ölçüde kapatılmış ve bağlar sıkılaştırılmışsa bunda hiç şüphesiz Erbakan'ın haklı bir yeri var. Bu ülkenin çocuklarına ödünç alınmamış bir dil, bir ülke, bir dünya tasavvuru bıraktı.  “Önce ahlak ve maneviyat” düsturu ile sekülerleşmeciler karşısında hiçbir zaman meşruiyet krizine düşmedi. Müslümanca konuşmaktan hiçbir zaman taviz vermedi. “Asya’da pulu damgalanmış” pasaportundan utanmadı. Kendi değerini başkalarının bakışına, kendisi hakkındaki düşüncelere endekslemedi. Yetersizlik duygusu hissedenlerde görülen onaylanma ihtiyacı Erbakan’a hep yabancı bir duygu oldu.

Erbakan, hazır bir siyasi hareketin başına geçmiş ve kariyerini hazır bir hareket üzerinden gerçekleştirmiş bir şahsiyet değildi. Tam da bu sebeple bir siyasi parti liderinden çok daha fazlasıdır. Davasının hem kurucusu, hem yönlendiricisi, hem taşıyıcısı hem de pratisyenliğini yapmıştır.

Yeşertme Bilinci

Erbakan ve temsil ettiği hareket, içinden geldiği kesim, topluma dokunmanın bizzat kendisini oluşturuyordu. Zeki, kararlı, espriliydi. Siyasi literatüre birçok sözcük kazandırdı.  Etkilerini bugüne kadar sürdürmüş pek çok kavramlaştırmasının altında bir yandan verili sisteme yönelik eleştiriler bir yandan da bunlara getirilen “milli” çözüm önerileri yatmaktadır. En çok üzerinde durduğu konular maddi ve manevi kalkınma, milli eğitimin yeniden planlanması ve “milli”leştirilmesi, fikir ve inanç hürriyetinin sağlanması, ekonominin faizden arındırılması, vergilerin adaletli dağılımı gibi önemli meselelerden oluşmaktaydı.

Erbakan, toplumu tüm kaynaklarıyla seferber etme yetisine sahip bir liderdi. Türlü engellemelere rağmen bir toplumsal taban yaratabilen, koruyabilen ve var olan koşulları rasyonel değerlendirebilme kapasitesi yüksek liderlik özelliğini haizdi. Siyasetin bir maraton koşusu olduğunu bilen, kendi doğru bildiğini sonuna kadar sabırla götürebilen, inatla savunabilen bir lider. Muazzam bir özgüveni ve gözü pek bir kararlılığı vardı. Amacını sürdürmek için defalarca parti kurması, onun hem azmini hem de davaya adanmışlığını gösterir. Her “hareketi”ne sıfırdan başlayan Erbakan, hedeflerinde engel tanımamıştır. Zor bir yolun inançla aşılabileceğine dair en güzel pasajlardan birisini de bizlere miras bırakmıştır:

“Zor bir yolda yürümek mecburiyetinde olan insanlar, yolda yürümeye başlamadan önce, gönüllerinde ve zihinlerinde yürümek ve yol almak zorundadırlar. Evvela, “ben bu yolu nasıl aşarım?” korkusundan kurtularak yola çıktıklarında görürler ki, yol zor da olsa bir müddet sonra aşılmış, yürünmüş ve hedeflenen yere gidilmiştir. İşte o zaman, insanların yüreklerinde aslında yolun zannedildiği kadar zahmetli olmadığına ve bütün sıkıntılı yolların aşılabileceğine dair bir inanç doğar.”
Erbakan’ın bir sabit noktası, ayağını sabitlediği bir yer vardı. Oradan dünyaya bakmış herkesi mümkün olduğu kadar oraya çağırmıştı. Büyük düşünmeyi, düş görmeyi, iz sürmeyi hep o mihrak noktasından sürdürdü: Mülteci, sığınmacı, misafir değil ev sahibi olduğumuz bilincini aşılamaktan hiç vazgeçmedi.

“Tescilli” Bilim İnsanı

Erbakan, aslında bir bilim insanıdır. Döneminin en gözde okullarından biri, belki de en gözdesi, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin en parlak öğrencisi olmuş, Almanya’da mühendislik eğitimine devam etmiş, ülkesine döndükten hemen sonra 27 yaşında en genç doçent unvanına sahip olmuştur. Ülkemizdeki fabrikalarda da rüştünü ispat etmiştir.
Erbakan’ın eğitim hayatındaki başarılarını okumuşsunuzdur. Kısaca bahsetmek gerekirse, “Yeterlilik Tezi”ndeki başarısından dolayı üniversitesi tarafından Aachen Teknik Üniversitesi’nde araştırmalar yapmak üzere gönderilir. Alman ordusu için teknolojik araştırmalar yapan DVL araştırma merkezinde, bir Alman profesör ile hem dizel hem benzinli motorlarda yanabilen bir yakıt projesi üzerine çalışmalara başlar. Aachen Teknik Üniversitesi’nde çalıştığı süre zarfında, bir tanesi doktora tezi olmak üzere 3 tez hazırlayan Erbakan, Alman üniversitelerinde geçerli olan ve çok zor kazanılan “Doktor” unvanını alır. Alman Ekonomi Bakanlığı için “motorların daha az yakıt yakmaları” konusunda araştırmalar yaparken bir yandan da doçentlik tezini hazırlar. Erbakan’ın “dizel motorlarda püskürtülen yakıtın nasıl tutuştuğu”nu açıklayan tezi, Alman bilim çevrelerinde de büyük yankı uyandırır. Çalışması önemli dergilerde yayınlanır. Bunun üzerine o tarihte Almanya’nın en büyük motor fabrikası olan Deutz firmasının genel müdürü Prof. Dr. Flats tarafından Leopar tanklarının motorları ile ilgili araştırmalar yapmak üzere Almanya’ya davet edilir. Yani Almanya’da motor üzerine yaptığı başarılı çalışmalar Alman bilim makamlarınca “onaylı”dır. Bu yüzden dindarlık, bilimsellik ve Batılı eğitimin bir insanda bir araya gelebileceğinin mücessem örneği olarak Erbakan’ın adı sadece siyasette değil akademi ve dava yoldaşlarınca da “hoca” ile bütünleşmiştir.

Benim, Erbakan’ın bilim insanlığını şümullü anlatabileceğini düşündüğüm bir anekdotum, bir dikkatim var: Hoca, 1954’te Almanya’da Leopard tanklarının yakıt ve ateşlemesi üzerine çalışmış. Hoca’ya, neredeyse çeyrek asır sonra bir ulusal gazete muhabiri kendisiyle yaptığı röportajda bu tanklarla ilgili soru yöneltiyor. Hoca Leopard tanklarını öyle ayrıntılı bir şeklide anlatıyor ki insan şaşırıyor. Aynen şöyle başlıyor anlatmaya: “40 ton ağırlığında, 2 metre 62 santim yüksekliğinde 6 metre 94 santim uzunluğunda ve 3 metre 25 santim eninde olan Leopard tankları 65 kilometre sürat yapabilmektedir. Top menzili 5.500 metredir. Motoru 4 zamanlı sıvı soğutuculu ve değişik tip yakıt yakan V10 tipidir. 4 vitesli hidrolik devirli olup elektro-hidrolik dişlidir…”  Çeyrek yüzyıl sonra kendi burçlarına bu kadar bağlı, kendi araştırma konusuna bu kadar hâkim bir insan bulmanın kolay olmadığını anlamak zor değil. Erbakan’ın bilim insanlığı siyasi kariyerinden ve vizyonerliğinden ayrı tutulamaz diye düşünüyorum. Türkiye'yi saygı duyulacak bir ülke haline getirmek Hoca’nın tüm kulvarlardaki tek amacı olmuştur.

Son Söz

Söylem ve politikalarıyla Türkiye’nin siyasi ve tarihi ufkunu genişleten Erbakan, bütün siyasi hayatı boyunca basit bir figüran olmayı reddetti. O hep önemli bir aktör oldu. Erbakan, yaşamını bir parti genel başkanı olmanın ötesinde ulusal ve uluslararası ölçekte etkiler bırakmış bir hikâyenin aktörü olarak tamamladı. Onunki sadece kişisel bir hikâye değildir; kendisi ile birlikte sayısız insanın hayatına temas etmiştir. Erbakan'ın hikâyesi, Türkiye'nin, İslam dünyasının ve insanlığın hikâyesidir.

Vefatının onuncu yılında, bilim adamı, yerli sanayi tutkunu, yerli siyaset üreticisi, İslam Birliği özlemcisi Erbakan’ı rahmetle anıyoruz.