Mevlana

Dünyada Mevlâna, Mevlevi ve Rumi kısa adlarıyla anılan büyük mutasavvıf, bilgin ve şair Celaleddin Muhammed’in babası, Sultanululema Bahaeddin Veled, annesi Mümine Hatun’dur. Adı Muhammed, lakabı Celaleddin’dir. Bütün kayıtlara göre babası da aynı adı taşımıştır. Dedesi Hüseyin’in lakabı da Celaleddin’dir.

Doğduğu şehre nispetle “Belhî (Belhli)” sıfatı, bilhassa ilk kaynaklardan itibaren babası ve kendisinin adlarının yanında yer almıştır. İlk çocukluk döneminin dışındaki yıllarının hemen tamamını, o asırlardaki isimlendirmeyle “Diyâr-ı Rûm”da geçirdiği ve bu bölgedeki Konya’yı vatan edindiği için “Rûmî” (Rum ülkesinden; Anadolulu) ile “Konevî (Konyalı)” sıfatları da onun için kullanılmıştır.

Mevlâna’nın üç oğlu ve bir kızı dünyaya geldi. Büyük oğlu Bahaeddin Muhammed’in ve ondan bir veya iki yaş küçük -bazı bilgilere göre belki de büyük- oğlu müderris Alâeddin Muhammed’in (ö. 1262) anneleri, Semerkantlı Şerefeddin’in kızı olan Gevher Hatun’dur (ö. 1229’dan önce, Karaman). Diğer oğlu Selçuklu sarayında hazinedarlığa kadar çeşitli görevlerde bulunan Muzafferüddin Emir Âlim (ö. 1277) ve kızı Melike Hatun’un (ö. 1306) anneleri ise Gevher Hatun’un vefatından sonra evlendiği Konyalı Kira Hatun’dur (ö. 1292). Mevlâna’nın evladı, kendisinin ve babasının yanlarında metfundur.

Mevlâna’nın hayatı boyunca yanında ve çevresinde pek çok kişi bulunmuştur. Bunlar arasından ilk olarak anılması gereken kişi, babasının müridi Seyyid-i Sırdan (sır bilen) lakaplı Şeyh Burhaneddin-i Muhakkik-i Tirmizî’dir. Daha önce ailenin yanında bulunan ve çocukluk yıllarında Mevlâna’nın lalası olan Seyyit, bu ikinci buluşmada artık şeyhinin yirmi beş yaşındaki oğlu için hoca ve şeyh konumundaydı. Onların beraberlikleri bir arada ve ayrı mekânlarda dokuz yıl sürdükten sonra Seyyit’in Kayseri’deki hayata vedasıyla nihayete erdi (ö. H 638/1240-41).

Mevlâna, Selçuklu devlet adamları tarafından büyük saygı gördü ve varlığından istifade edildi. Mevlâna’nın Arapça gazel ve beyitler de barındıran Farsça eserlerinde az da olsa Türkçe, daha az sayıda Rumca beyit ve ifadeler yer almaktadır. Bilgilendirici ve öğretici bir yol izlediği Mesnevî’si yaklaşık 26 bin beyit olup özellikle ilahi aşkını, gönül derdini lirik şiirin imkânlarını kullanarak anlattığı Dîvân-ı Kebîr’i 40 bin beyit kadardır. 

Mevlâna’nın bütün eserlerindeki ana fikir ve bakış tarzı hemen hemen aynıdır denebilir. Dîvân-ı Kebîr’de kimi manzumelerde ilave özellikler bulunduğu söylenebilse de, farklı özelliklerden bahsedilemez. Gazellerinde eğitici-öğretici beyitler olduğu gibi, Mesnevî’sinde de heyecan ve coşku dolu beyitler az değildir. 

Mevlâna zamanına ulaşan edebî gelenekten ciddi bir şekilde yararlanmıştır. Eserleri üzerinde araştırma yapanlar onun kendinden önceki şairlerin Arapça ve Farsça şiirlerini çokça okuyup onlardan yararlandığını belirtmektedir.
Mevlâna’nın eserlerinde ilahî aşkın ve yüksek bir vecdin ifadeleri bulunur. Bu duyguları aktarmak için kullanılan kelime, terim ve remizler, okuyucu için tasavvufî izahlara muhtaçtır. Tasavvufi anlayış çerçevesinde aşk, sabır, gayret, tevekkül, ilim, akıl, idrak, hakikat, suret, mana, hicap ve taklit gibi yüzlerce kelime ve terimin izahı, daha önce veya sonra yaşamış mutasavvıf şahısların eserlerinde bulunduğu gibi, bilhassa Mevlâna’nın Mesnevî’sinde mevcuttur. O, insanın dünyadaki sıkıntılarına, dertlerine çözümler sunmakta, ilahi hakikatlerle yolunu, zihnini açmaya çalışmaktadır. Bu sebeple eserleri, aradığını bilenler için büyük bir kaynaktır. Dünyada Mevlâna’nın hayatı, eserleri, görüşleri ve takipçileriyle ilgili olarak son asırda tespit edilmesi mümkün olmayacak kadar kitap ve makale yayımlandığı da bilinmektedir.